Emeklilik Onuru: Özsaygı ile Nesillerin Takdiri Arasında
Yaşlıların anlaması gereken en önemli nokta, gençlerin saygısının yalnızca yaşa bağlı olarak otomatik biçimde verilmediğidir. Bu saygı, dengeli davranış ve yaşının sınırlarını kavrayabilme yetisiyle kazanılır. Eğer bir yaşlı, gençlerin saygısını yitirirse, önce kendisini sorgulamalıdır. Zira gençlere fırsat vermek ve deneyimlerini paylaşmak yerine, onlarla rekabet etmek ya da emekliliği hak etmişken makamları bırakmamak, yalnızca gençlerin gözündeki değerini zedelemez; aynı zamanda onu bilgelik sembolünden inat sembolüne dönüştürür. Gençler, kendilerine yol açan ve deneyimlerini paylaşan büyüklerini sayar; fakat zamana direnen ve onlara rakip kesilenlerden uzaklaşır.
İlerleyen yaş, insanın rolünün sona erdiği anlamına gelmez; bilakis, yeni alanlara taşındığını gösterir. Tecrübe ve birikimlerle dolu olgun bir insan, genç nesillerin ihtiyaç duyduğu bilgelik hazinelerine sahiptir. Ancak asıl mesele, bu yeni rolün ve sınırlarının doğru kavranmasıdır.
Yaşını görmezden gelip, gençlerle idari görevlerde ve yürütme alanlarında yarışmaya çalışan kişi, uzun ömrünün nimetini çatışma ve gerilime dönüştürür. Böylece yıllarca biriktirdiği saygınlık ve vakar da sarsılmaya başlar. O hâlde uzun ömür bir nimet midir, yoksa bir yük mü?
Zorunlu emeklilik yasaları boşuna konmamıştır. Bunlar, kuşaklar arası dönüşümün önemini kavramış, uzun insani tecrübelerin ürünü olan medeni bir yaklaşımdır. Bu yasaların amacı, hem yaşlının onurunu korumak hem de gençlerin sorumluluk üstlenmesini sağlamak ve kurumların ilerlemesini mümkün kılan yenilenmeyi temin etmektir.
Bu anlayışla emeklilik, bir ceza ya da dışlanma değil; uzun yıllar süren emeğin ardından dinlenme hakkının tanınmasıdır. Aynı zamanda, insanın yaşına daha uygun yeni rollere geçiş fırsatıdır.
Bu mesele, toplumsal hayatın aynası olan üniversite ortamında daha belirgin hale gelir. Emeklilik yaşını geçmiş bazı hocaların makamlarını bırakmama ısrarı, birçok soruna yol açmaktadır:
1. Genç akademisyenlerin önünün tıkanması; bu durum ya beyin göçüne ya da gençlerin umutsuzluğa düşmesine neden olur.
2. Kurumsal performansın zayıflaması; fiziksel ve zihinsel olarak eskisi kadar güçlü olmayan kişilerin ısrarla görevde kalması, eğitim ve araştırma kalitesine zarar verir.
3. Öğretim üyesinin toplumsal itibarının zedelenmesi; çünkü hem öğrenciler hem de meslektaşlar, makamına yapışmış birini saygıyla anmaz.
Bilge bir hocaya yakışan, koltuğa tutunmak değil; onurlu bir şekilde geri çekilmek, rakip değil rehber, yönetici değil danışman olmaktır. Böylece tecrübesi, gençlerin önünü kapatmadan onlara fayda sağlar.
Emekliliğe direnişin ardında çoğu zaman psikolojik nedenler vardır. En önemlisi, kimlik ve sosyal statü kaybı korkusudur. Birçok yaşlı, değerini görev ve makamıyla özdeşleştirir, bu yüzden emekliliği “yokluk” olarak algılar. Oysa bu yanlış bir bakıştır. İnsan değerinin kaynağı, makamı değil; katkıları ve hayata bıraktığı olumlu etkileridir. Bilinçli bir emekli, kültürel, sosyal ve gönüllü faaliyetlerle hayatına yeni anlamlar katabilir; deneyimlerini genç nesillere aktararak kalıcı bir iz bırakabilir.
Toplumumuzun, yaşlılık ve emekliliğe yönelik yeni, olumlu bir kültür geliştirmesi gerekiyor. Bu kültür şu temellere dayanmalıdır:
• Toplumsal bilinçlendirme: Emekliliğin insan hayatında doğal ve onurlu bir aşama olduğunun anlaşılması.
• Emeklilerin katılım programları: Onların bilgi ve tecrübelerinden yararlanılacak kültürel ve sosyal etkinlikler.
• Danışmanlık sistemi: Emeklilerin, kararları tekelleştirmeden kurumlara danışmanlık yapabilmesine imkân tanıyacak mekanizmalar.
• Olumlu medya rolü: Kendini yeniden keşfetmiş, hayatını zenginleştirmiş emeklilerin örneklerinin sunulması.
Yaşlılık, kaçınılmaz bir insanlık kaderidir; fakat onunla nasıl başa çıkıldığı, insanın olgunluğunu ve hikmetini gösterir. Gerçekten kendine saygı duyan kişi, hayatın her aşamasını huzurla kabul eder ve her dönemin ayrı bir güzelliği ve rolü olduğunu bilir.
Emeklilik, üretkenliğin sonu değil; yeni bir üretim biçiminin başlangıcıdır. Gençler, kendileriyle rekabet edenleri değil; onurlu ve bilinçli bir şekilde emaneti devredenleri saygıyla anacaktır.
Sonuçta, gerçek saygı ne ısrarla istenir ne de zorla kabul ettirilir; o, bilgece davranış ve asil tutumla kazanılır. Büyüklerin kendilerine gösterebileceği en büyük saygı, ne zaman kenara çekilmeleri gerektiğini bilmeleri ve uzun yılların meyvelerinin tadını çıkarmalarıdır